Beşar Esad’ın devrilmesi, Emevi Camii’nde sevinçle karşılandı. Camide şükür namazları kılındı ve Şam’da El Kaide’nin devamı olan HTŞ lideri Ahmet Şara’nın liderliğini destekleyenler bir araya geldi. Ancak Suriye’deki süreç hala devam ediyor ve ABD ile İsrail şimdi İran’la savaş yürütüyor. ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine saldırmasıyla İsrail-İran savaşına doğrudan müdahil oldu. Bu sürecin, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında hayata geçirilmesi, Sykes-Picot anlaşmasının da uygulanacağı anlamına geliyor ve Türkiye bunu ancak sonradan fark etti.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Yeni bir Sykes-Picot düzenine izin vermeyiz” diyerek tepkisini dile getirdi. Sykes-Picot anlaşması, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın gizlice imzaladığı ve Osmanlı topraklarını paylaşmayı amaçlayan bir anlaşmaydı. Ancak bu anlaşma, Rusya’da devrim olunca ortaya çıktı ve bir sonuca ulaşamadı. Ardından Vahdettin tarafından kabul edilen Sevr Anlaşması imzalandı, ancak bu anlaşmalar Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Kurtuluş Savaşı’yla tarihe gömüldü. Lozan Anlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve sınırları belirlendi. Türkiye’nin koruması altındaki Lozan süreci, ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın Sykes-Picot ve Lozan’a yönelik eleştirilerinde ve Abdullah Öcalan’ın açıklamalarında yer aldı. ABD ve İsrail’in bölgedeki eylemleriyle bağlantılı olarak, Lozan Anlaşması ve Türkiye üzerinde tehdit oluşturan BOP, Ankara’nın dikkatini çekti.
Görünürde zayıf bir şekilde, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres’in açıklamalarına rağmen dünya, ABD ve İsrail’in saldırgan davranışlarını izliyor. Türkiye’nin, ileride kendisi için de bir tehdit oluşturacağının farkında olarak hareket etmesi gerekiyor. Uzun süredir, Suriye ve İran’dan sonra Türkiye’nin hedef olacağı yorumları yapılıyor. Ankara, yeni Osmanlıcılık hayalleri yerine Lozan Anlaşması’nın önemini anlamalı ve süreci doğru bir şekilde yönlendirmelidir.